reklam

30 Ağustos 2012 Perşembe

GEÇEN BİR BAYRAMIN ARDINDAN

Bir reklam izledim ve başladım yazmaya. Malumunuz, bir şeker bayramını daha geride bıraktık. Muhtemelen hepimizin gördüğü o reklamda, küçük bir kız çocuğu- bilmem ne can- elinde telefon genç bir çifti yol boyu “olmaaaazz” diyerek peşinden koşturarak ailesinin evine kadar getiriyor ve “Olmaz, aramak sarılmanın yerini tutmaz.” diyor...
Hani hep eskiden şöyleydi, eskiden böyleydi diyerek başlarız cümleye- ne yalan söyleyeyim, pek çok kişi gibi ben de eskiden bayramlar böyle miydi? diye düşünmeden edemiyorum- ama şimdiki bayramlar nasıl kısmına ne kadarımız bakıyor bilmiyorum. Bu nedenle bu yazıda bir çeşit “ öncesi-sonrası” karşılaştırması yapmak istiyorum. Bilinmediğinden de değil ha, sadece içimi dökmek istediğimden.
Ben çocukken bayram tatillerinde annemin ya da babamın memleketlerine gider, akrabaları görürdük ve bitiminde de bir sonraki bayramda görüşmek üzere vedalaşırdık. Bayram dönüşündeki ilk ders günü okulda öğretmenimiz nerelere gittiğimizi, neler yaptığımızı sorardı. Biz de sırayla anlatırdık. Arkadaşlarımın, ülke içindeki şehirlerle ilgili cümlelerini değil de “Viyana’ya gittik, Singapur’a gittik.” gibi cümlelerini duydukça içimden “Acaba orada kimleri var ki oraya gidiyorlar?” diye geçirirdim. Öyle ya, bayram zamanı büyükler ve akrabalar ziyaret edilir. Hatta hemen herkes dört bir yandan gelir ve senede en azından iki kere herkes bir arada görüşmüş olur. Şimdi fark ediyorum da, daha o zamandan- belki de daha da önceden- başlamış aslında insanların değişen yaşam- daha doğrusu çalışma- koşullarıyla bayram tatillerini akrabayı, eşi, dostu görmekten çok bir dinlenme fırsatı, sıradan bir tatil olarak görmesi.
Çocuklara bayramlıklar alınır, hatta bayramlıklar- pabuçlar da dahil- sabaha kadar başköşede dururdu. Sabah büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öpülür, harçlıklar veya minik hediyeler verilirdi. Şeker, çikolata ya da baklava ikramlarına kolonya kokuları karışır, kalabalık kahvaltı masalarında yiyeceklerden çok şen şakrak sohbetler doyururdu bizi. Uzun zaman sonra bir araya gelen insanlar kah geçmişteki güzel anılardan kah yakın zamandan ve neler yaptıklarından konuşurlardı. Ben hiç şeker toplamaya çıkmadıysam da kapıya gelen çocuklardan şeker toplamanın nasıl bir şey olduğunu bilirim. Kimi büyükler bizzat ziyaret edilir, kimileri telefonla aranırdı. Hem de ne aramak öyle böyle değil, hane içerisinde-tabii dili dönen- büyük küçük herkesin sırayla ahizeyi eline aldığı ve konuşmaya klasik olarak “İyi bayramlar/bayramınız mübarek olsun” ile başlayıp faturaları kabartan ama duyulan mutluluktan dolayı bu- prenses elbisesi misali- kabarık faturaların önemsenmediği konuşmalarla dolu aramalar... Geçmiş zamandan bahsetsem de, bunların çoğu hala devam ediyor. Ama bazı-ufak ya da değil orası sizin takdirinize kalmış- farklarla...
Elbette tüm samimiyetiyle imkanları doğrultusunda devam ettirebilenler ya da yapamayıp, keşke fırsatım olsa da yapabilsem diyenler de vardır. Ama günümüzde artık gelenekleri eskisi gibi yürütmek de zor hatta tehlikeli bir hal aldı. Mesela ekranlarda gördüğümüz trafik kurallarına uyalım, süt içelim, sigarayı bırakın, obeziteye karşı savaş ya da hayvan hakları temalı kamu spotu reklamlar var ya, bayramlardan önce onlara bir de “Çocuklarınızı şeker toplamaya yollamayın, illa bunu yapmalarını istiyorsanız sizler de onlarla gidiniz.” mesajını içeren reklam eklenmeli. Aslında geçmiş bayramlarda yaşanan kötü olaylardan dolayı çeşitli televizyon programlarında bu mesajlar sıkça verildi. Malum, zaman kötü, ne olacağı belli olmuyor. Üstelik bunun büyük şehirle, dinle imanla da ilgisi yok. Görünüşte hiç beklenmeyecek şehirlerden ve insanlardan öyle şeyler çıktı ki anne olmadığım halde, ne kadar dikkatli olunması gerektiğinin bilincine vardım. –Anlaşıldığı üzere muhtemelen çok despot bir anne olacağım.- Zaten şimdiki çocuklar da şeker toplamaktan çok şekerleri seçmeye ya da avuçlamaya, hatta şekerle yetinmeyip üzerine harçlık istemeye çıkıyor gibiler. “İyi bayramlar” cümlesini bir çırpıda zııızzt diye söyleyip, harçlık istiyorlar uzun uzun! Abartmıyorum, mesela ben de öğrenciyim öğrenciden harçlık istenmez diyorsun, sen ne okuyorsun bizden daha büyüksün harçlığın daha fazladır o zaman ondan verirsin diyebiliyorlar.
Sonra, sözüm ona köylerimiz bir avuç birbirini bilen insandan oluşur ve samimi içten ailelerle doludur. Bu insanlar yardımseverdir ve kafa dinlemek için bile gidilebilir, güvenli yerlerdir ya? Hani çoluğu çocuğu şehirde sokağa bırakamazsın ama küçük yerlerde bir şey olmazdır falan. Maalesef yok artık öyle bir şey! Yani bunun bir garantisi kalmadı çünkü geçtiğimiz sene el kadar köylerde ne olaylar döndü, ne cinayetler işlendi de aylarca ne ceset ne faili bulunamadı. Öyle ki insanın aklı almıyor, hadi bir vahşettir oldu, nasıl olur da ortaya çıkarılamaz? Zaten orada kaç kişi var ki? gibi bir sürü soruyu peş peşe soruyorsun da cevabı ya çok geç alıyorsun ya da hiç alamıyorsun... Demem o ki, büyük şehir tehlikeli küçük yerlere göç etmeli tezi çoktan çürüdü.
Geliştirilen teknolojinin en önemli amaçlarından biri şüphesiz ki insanların işini kolaylaştırmaktı. Örneğin, günlerce süren yollardan sonra iletilen mektupların yerini birkaç tuşla insan sesine bırakan telefon mucizevi bir buluştu. Eskiden “Onun elleri değdi, onun kokusunu taşıdı bana” diyerek defalarca dokunup hunharca koynumuza sardığımız mektuplar yerini maillere bıraktı, tamam hızından dolayı çok iyi oldu ama o mektubu yazarken gözlerden kağıda düşen iki damla yaş da buhar oldu uçtu. Birbirimizin el yazısını tanımaz olduk. Sanırım önceleri mektup yazanın cümleleri kurarken seçtiği sözcükler, yazısı, mektubun biçimi kısacası mektuba verdiği özen, onun yolladığı kişiye duyduğu sevgiyi ve saygıyı da gösteriyordu. Kim derdi ki bir gün en özel dileklerimizi bile yanımızda olamadığı için sesimizle konuşarak iletmek yerine yazılı mesajlara- mesaj karakterlerinden de kırparak: merhaba yerine mrb gibi- sığdırmayı tercih edeceğimizi? Hatta aramızda yarım saat mesafe varken bir yüzünü göreyim demek yerine telefonla bayram tebrik edeceğimizi? Duygularımızı bu kutulara hapsedip bu noktaya geleceğimizi bilselerdi yine de onca icadı yaparlar mıydı? Yanlış hatırlamıyorsam neredeyse tamamında birbiriyle sürekli mesajlaşarak konuşan insanlar olan bir reklam izlemiştim. Hemen her yerde, iş yerinde, ofiste, evde akşam yemeğinde hatta yatmadan önce iyi geceler derken bile mesajlaşıyorlardı ve reklam telefonların bir kenara bırakılmasıyla sonlanıyordu. O reklamı gördüğümde normalde olması gereken şeylerken artık bunlara yönlendirilecek hale geldiğimizi anladım ama aslında bunu anlamak, buna inanmak istemedim! Anlayamadığım şey şu: Senelerdir –firmalar ve ürünler farklı olsa da -reklamlar hemen hemen aynı temalara sahip: Büyükler ziyaret edilir, eller öpülür, şekerler alınır ve toplu şekilde sevinçli mutlu aile/mahalle tabloları oluşur. Olması gereken hala buysa neden biz bunun dışında yollara yöneliyoruz?
Tabii ki değişim kaçınılmazdır ve sonuçta tüm bunlar da değişimlerin sonucunda ortaya çıkıyor. Aslında bu değişiklikleri sadece bayramlarda görmüyoruz, bayramlar deyimi yerindeyse farkların gözümüze sokulduğu zaman dilimlerinden biri. Ama bence ne yöne doğru gittiğimize de bakmalıyız. Belki de her değişimde ferahlık yoktur? Tüm bunlara baktığımda, sanırım hala değişmeyen iki şey var: Bunlardan birisi her bayram sabahı bir şekilde bir yerden duyduğumuz rahmetli Barış Manço’ nun “Bugün bayram” şarkısı, diğeri de ürünü ne olursa olsun benzer temalara sahip içeriğinden az evvel bahsettiğim reklamlar. Bunlar dışında ne mikrobumuz eski mikrop ne de insanımız eski insan. Madem öyle, cümleten ayağımızı denk alalım azizim.

 

Başak SULTAN

27 Ağustos 2012 Pazartesi

METİN AÇIKGÖZ HAYATINI KAYBETTİ

 
İki hafta önce beyin ameliyatı geçiren Metin Açıkgöz, dün gece aniden geçirdiği kalp krizi sonucu hayata veda etti. 1963, İzmir doğumlu Açıkgöz'ün cenazesi yarın kaldırılacak.



Metin Açıkgöz'ün, Yasemince'den En Son Babalar Duyar'a, Çocuklar Duymasın'dan Yalancı Romatik'e kadar hafızalara yer etmiş dizilerin senaryolarında imzası var.



Metin Açıkgöz yine bir Birol Güven projesi olan ve yeni sezonda TRT'de yayınlanacak 'Zengin Kız Fakir Oğlan' dizisinin senaryosunu yazıyordu.

26 Ağustos 2012 Pazar

İPHONE 5 ŞARJ SOKETİNDE DEĞİŞİKLİĞE GİDİYOR

Geçtiğimiz gün ortaya çıkan ve iPhone 5'e ait olduğu iddia edilen kasa modelinin ardından, bu sefer de USB şarj kablosu görücüye çıktı.

AT&T, Verizon ve Mobilcom Debitel'den gelen raporlara göre tüm firmalar 21 Eylül'de gerçekleşecek olan iPhone 5'in çıkışı için hazırlanıyorlar. Konu hakkında daha fazla bilginin yayılmasıysa sadece an meselesi...



"Dock connector"ün eski iPhone'lara göre çok daha küçük olduğunu öğrenmiştik ama yeni görsellere bakacak olursak, iPhone 5 yeni sync / charging kablosuyla birlikte gelecek. Her ne kadar görseli yayınlanan USB'nin bir tarafı bilindik 30 pin'lik giriş yuvasına sahip olsa da diğer nokta 8 pin'lik modele dönüştürülmüş.

Yine de hala cevaplanması gereken birçok soru var zira bazı mecralara göre bu 8 pin'lik kablo ucunun tıpkı MacBook'larda olduğu gibi sadece kablonun girişleri için kolaylık sağlayan bir bağlantı noktası olan MegaSafe connection'a ait olabilir.

Dedikodular sürüyor ve tarihler 12 Eylülü gösterene kadar da artarak devam edecek gibi gözüküyor. Bakalım sırada ne var.

SAMSUNG GALAXY S2'Yİ YENİLİYOR

Galaxy S3 ve Galaxy Note 10.1 gibi son teknoloji ürünlerini henüz piyasaya süren Samsung, diğer akıllı cihazınlarını da unutmuş değil. Bunlardan biri, hakkında uzun süredir epey dedikodu duyduğumuz, Samsung'un meşhur cep telefonu Galaxy S2'nin Plus versiyonu.

Bu yıl bitmeden piyasaya çıkması beklenen Galaxy S2 Plus'ın görünümüne dair ciddi dedikodular mevcut. Sam Mobile'ın yayınlanır yayınlanmaz siteden kaldırdığı "İşte yeni Galaxy S2 Plus" başlıklı yazısına, Şilili web sitesi VTR ulaştı.



VTR'a göre S2 Plus; 4,5 inç AMOLED ekran, 1.5GHz Exynos işlemci, 1GB RAM, 16GB hafıza ve 8 megapikselel kamera gibi özelliklere sahip olacak.

Daha önceki değerlendirmelerin aksine Galaxy S2 Plus, Android 4.0 işletim sisteminden yararlanacak. iPhone 5, Galaxy S3 derken Samsung'un yeni bir Android cihazla piyasaya çıkması ne denli mantıklı, hep birlikte göreceğiz...

24 Ağustos 2012 Cuma

AYLİN BAYRAMOĞLU GLEE PERFORMANSIYLA GÖNÜLLERİ FETHETTİ

Chicago’da yaşayan ve Müslüman olduğu için yarışmanın başından beri dikkat çeken 20 yaşındaki Bayramoğlu, birinciliği rakibi Blake Jenner’a kaptırdı.



Chicago Tribune gazetesine konuşan genç yetenek, yarışmanın hemen ardından Los Angeles’a yerleşerek oyunculuk dersleri almaya başladığını söyledi. Daha önce “American Idol”, “The X Factor”, “American Juniors”, “America’s Got Talent”, “The Sing-Off” gibi birçok yarışmaya katılan Bayramoğlu, “The Glee Project”in ilk sezonunda da mücadele etmiş, ancak üçüncü turda elenmişti.(GAZETEPORT.COM)

 

23 Ağustos 2012 Perşembe

YUKON TÜRKİYE'YE GELİYOR

4 yıl önce yarattığı ve "Luxgen" adını verdiği bağımsız markasını Çin'in ardından bu kez de Avrupa pazarına hazırlıyor. Luxgen5 Sedan'ın, Moskova Otomobil Fuarı'nda ilk kez sergilenmesi, ardından da en geç 2013'te Avrupa pazarına sunulması planlanıyor.
Geçen yıl "Neora" adıyla elektrikli bir konsept olarak Şangay Otomobil Fuarı'nda sergilenen otomobil, üretime hazır hale geldi. 1.8 lt (152 HP ve 2.0 lt (172 HP) turbo benzinli motorlara sahip Luxgen5, maalesef dizel seçenek sunamıyor şu an için. Tasarımı Honda ve Hyundai modellerinden esintiler taşımakla birlikte, tamamen kendisine özgü iç mekana sahip Luxgen5, dijital göstergeler, geniş bir multimedya ekranına sahip orta konsolla donatılmış. Bu dokunmatik ekrandan internete girmek, telefonla konuşmak, yazılı mesajları okumak hatta hava raporlarına bakmak bile mümkünmüş.



Tabii şirket, burada elektronikteki birikimini de kullanmış. Yulon'un elektronik üzerine üretim yapan şirketleri bulunurken, HTC ile de işbirliği yapıyor. Luxgen'in öne çıkarmak istediği özelliği, Tayvan'ın elektronikteki birikimini kullanarak "çok teknolojili, uygun fiyatlı" otomobiller yaratmak. Şirket, bu yolla kendisine bir kulvar açmayı hedefliyor.

Krizde kurulmuştu
Küresel krizin başlangıç döneminde yaratılan Luxgen, ilk etapta iç pazarda satılmaya başlanmış ve ilk yıl 10 bin sipariş almış. Ancak dünyaya ilk kez kendisini tanıttığı yer, 2009'daki Dubai Motor Show. İlk modeli Luxgen7, 25 bin dolarlık fiyatla piyasaya çıkmış. Bununla birlikte Yukon'un 1986’de Feiling adıyla yaratmaya çalıştığı marka başarısız olmuş.
Bugüne kadar 550 milyon doların üzerinde yatırım yapan firma, Çin ve Ortadoğu pazarının ardından önce Rusya, sonra da Avrupa pazarını gözüne kestirmiş. Bu yıl Tayvan'da 50 bin adetlik üretime ulaşmayı planlayan Luxgen, Çin'de 2013'de 120 bin adet üretmeyi hedefliyor.  Levent Köprülü/Otokolik

CHEVROLET TRAX PARİS'DE PODYUMA ÇIKIYOR

ABD pazarında Buick markası altında "Encore", Opel tarafında da "Mokka" adını alan minik Trax, Captiva ile birlikte Chevrolet'nin itici güçlerinden biri olacak. Uzunluğu 4.248 mm ve dingil mesafesi 2.555 mm olan Trax, 5 kişi için konforlu bir iç mekana sahip.



Yeni Chevrolet Trax'in kalbinde, 1.4 lt (140 HP) turbo benzinli ve 1.7 lt (130 HP) dizel motor seçenekleri olacak.
Yeni Trax, 358 litrelik bagajın yanı sıra, orta konsolun üzerinde ve her iki yanında, ayrıca koltuğun alt kısmında eşya koyma bölmelerine sahip. Ayrıca bagaj döşemesinin alt kısmına da yükleme yapılabiliyor.
Chevrolet'nin yeni interaktif bilgi-eğlence sistemi "MyLink"le donatılan Trax, akıllı telefon ve dijital müzik çalar sistemlerini 7 inçlik, yüksek çözünürlüklü, tam renkli dokunmatik ekrana entegre ederek sürücüye ve yolculara yüksek konfor sunuyor.

GTA V GÖRÜNTÜLERİ OYUN MERAKLILARININ İŞTAHINI KABARTIYOR

Grand Theft Auto serisinin merakla beklenen beşinci oyunundan yeni ekran görüntüleri yayınlandı.



GTA V'in kesin çıkış tarihi henüz açıklanmasa da Rockstar Games'in oyundan yayınladığı detaylar, bekleyişi daha da heyecanlı kılıyor. 2013'ün ilk çeyreğinde piyasaya sürülmesi beklenen oyun, radyodan yol durumu bilgisi almak, gangster grupları ile terör estirmek gibi yenilikler ve çok daha fazlasını sunacak.

21 Ağustos 2012 Salı

O KONUŞSA BİZ DİNLESEK...

Kalp Ağrısı, Başka Dilde Aşk, Bu Son Olsun, Bir Avuç Deniz ve Keşanlı Ali Destanı... Her bir projede bambaşka karakterlerle izleyici karşısına çıkan Tuğrul Tülek Başak Sultan'ın sorularını yanıtladı

Bazı insanlar hayatı gözleriyle, bazıları tenleriyle, bazıları burunları bazıları ise kulaklarıyla yaşar. Ben daha çok burnuyla ve kulaklarıyla yaşayanlardanım. Yaşadığım dünyayı genelde önce onlarla algılıyorum. Bu nedenle onun sesini ilk duyduğumda büyülenmiştim. Tarif edemeyeceğim bir etkisi vardı. Kalp Ağrısı’nda Zeki  karakterini canlandırıyordu. Dizi fazla uzun sürmedi ya da bana yetmedi. Sonra kendisini başka projelerde takip etmeye çalıştım. Mesela “Başka dilde aşk”ta dikkatimi çekebilecek daha farklı unsurlar varken ben bir an önce “Kamuran” gelsin, onu konuştursunlar, ee hani Kamuran? diyordum, ama onun yerine daha çok ablası konuşuyordu. Film bitti. Kamuran fazla konuşmadı. “Bu son olsun” da Tayfun öldüğünde ben de mahkumlar gibi eylem yapmak istedim. Her şeyden öne bir fikir adamıydı Tayfun. Nasıl ölebilirdi? Daha ondan dinleyeceğim çok şey vardı, ille de ölecekse en azından filmin sonlarında ölseydi!  “Bir avuç deniz” de eğlenceli bir adam ve aynı zamanda tatlı bir aşık nasıl olunur bize gösterdi. Hele  eşi Aylin’in arkasından denize “Geliyorum aşkıııım” diyerek bir atlayışı vardı ki sormayın. Film boyunca Mert ne yapacak kime gidecek diyenlerle kıyaslandığımda, ben daha ziyade “Eee nerde bu Aylinle Bora? Çıksınlar artık meydana.” diyordum. Onu en son Keşanlı Ali Destanı’nda Sipsi Selim olarak izledik. “Her şey olabiliyor herkes olabiliyor yahu bu adam!” dedim kendi kendime. Henüz tiyatro sahnesinde izleme fırsatım olmadı ama umarım bir gün o da olur. Tabii ki Tiyatro DOT oyuncularından Tuğrul Tülek’ ten bahsediyorum.

Ben oyunculuktan anlamam bu nedenle sadece bir izleyici olarak baktığımda, bence yer aldığı projelerde küçük dokunuşlarla hikayeye anlam katarak hep bir gizli kahraman etkisi yaratıyor. Hatta bunu bir kaş kaldırışıyla ya da bir kafa sallayışıyla bile yapıyor. Kendisini daha çok başrollerde görmemiz gerektiğini düşünüyorum. Hani bir filmi ya da diziyi izlerken-bazen pek de bilmiş havalarla- “Burası böyle iyi olmamış, bence şöyle olmalıydı.” diye yorumlar yaparız ya, itiraf ediyorum, izlediklerim arasında yönetmene en fazla çıkıştıklarım Tuğrul Tülek’ in yer aldıklarıdır. Tahmin etmek zor olmasa gerek, bu çıkışmalarım “Niye bu adamı daha fazla görmüyoruz? Niye daha fazla konuşmuyor?” gibi cümlelerle doludur. Tabii bu senin doyumsuzluğun da diyebilirsiniz, sonuçta o senaryolar kim bilir ne emeklerle yazılıyordur. Ama ne yalan söyleyeyim, yine bir filmde onu beklediğimden daha az görürsem ya da duyarsam, biliyorum ki bu konuda küçük bir kız çocuğu gibi “Bana ne bana ne daha çok replik koysalardı” diye senariste, yönetmene- artık önüme kim gelirse- verip veriştiririm.

Ve bu gizli kahraman aynı zamanda çok da kibar.  Bilmediğin sularda niye yüzüyorsun be Başak demedi, beni kırmadı, kırmadığı gibi ciddiye de alarak bana vakit ayırdı. Bu nedenle sözü daha fazla uzatmadan sevgili Tuğrul Tülek’ in bizler için samimiyetle cevapladığı sorulara geçiyorum.

Sizi en son ekranlarda Keşanlı Ali Destanı'nda Sipsi Selim olarak ve Bu Son Olsun filminde Tayfun karakterinde izledik. Yakın zamanda yer alacağınız projeleriniz hakkında bizimle neler paylaşabilirsiniz?

Şu aralar yönetmenliğini Osman Tolga'nın yaptığı bir filmde oynuyorum. Bunun dışında DOT'un yeni sezonu için çalışmalar sürüyor. Çok yakında provalarına başlayacağımız yeni oyunlar var ancak şimdi isimlerini vermek için erken.

 

Bir rolü oynamayı kabul ederken nelere dikkat edersiniz?

Rolün daha önce yaptığım şeyleri çok andırmamasına ve farklı şeyler deneyebileceğim imkanlar sunmasına dikkat ederim. Bir de tabi projenin durduğu yer, anlattığı hikaye de çok önemli bir etken.



Şimdiye dek oynadığınız roller içerisinde karakterinizle en fazla özdeşleştiğini düşündüğünüz rol hangisi?

Açıkçası hiç böyle bir rol olmadı, yani kendi karakterime çok yakın hissettiğim bir rol oynamadım sanırım. Ama enerjinizle bir şekilde oynadığınız rollere kendinizden bir şeyler katıyorsunuz tabi.

Bu zamana kadar hiç oynamadım ama şöyle bir rolde oynamak isterim dediğiniz rol var mı? Varsa nedir?

Yok, hiç yok. Sadece dediğim gibi şimdiye dek hiç oynama şansı bulmadığım rolleri oynamayı çok isterim. Bir de tarihi bir figürü oynamak isterdim.

Peki hiç böyle bir projede yer almadım ama yer almak isterim dediğiniz bir proje var mı? Varsa nedir?

Bir müzikalde yer almayı çok isterim. Oyun da olur, film de olur, dizi de hiç önemli değil. Umarım bir gün gerçekleşir.

Henüz çalışmadığınız ancak birlikte çalışmayı istediğiniz birisi var mı?

İran sinemasından ve Uzakdoğu sinemasından bazı yönetmenlerle çalışmayı çok isterim. Mesela Ashgar Farhadi, Bahman Ghobadi, Wong Kar Wai, Chan-wook Park gibi.

[caption id="attachment_23710" align="aligncenter" width="500"] Tuğrul Tülek, Keşanlı Ali Destanı'nda Sipsi Selim karakterini canlandırmıştı.[/caption]

Her oyuncunun ya da müzisyenin bir hikayesi vardır. Yanılmıyorsam siz de aslında ilk önce Uludağ Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği Bölümü' nde daha sonra da ikinci lisans eğitimi olarak Anadolu Üniversitesi Tiyatro Bölümü' nde okumuşsunuz. Siz de sıkça duyduğumuz gibi küçükken taklitler yaparak mı başladınız? Sizin hikayeniz nedir?

Yok, açıkçası taklit konusunda pek yetenekli değilimdir ben, ancak çocukken oyunlar yazar, mahalledeki arkadaşlarıma roller verir, oyunları yönetir sonra da bizim evin salonunda anne-babalarımıza oynardık. Hala da çok severim yazmayı.

 

Özel hayatında Tuğrul Tülek nasıldır diye sorsak, bu konuda neler söylemek istersiniz?

Bu yanıtlaması zor bir soru. İnsanın kendini anlatması hem zor, hem de çok mantıklı değil gibi gelmiştir bana hep. O yüzden ben sıradan bir günümde nelerle vakit geçirdiğimi paylaşayım, belki daha çok fikir vermiş olurum kendim hakkımda:Genelde boş durmayı sevmem. Güne erken başlamayı severim. Arkadaşlarımla vakit geçirmeyi, okumayı, yeni müzikler dinlemeyi, filmler izlemeyi, spor yapmayı, düşünmeyi. Yani gayet sıradan, kendi zevklerime vakit ayırmaya çalıştığım bir hayatım var.

Günlük hayatta ya da profesyonel iş yaşamınızda olmazsa olmaz dediğiniz şeyler var mı? Varsa nelerdir?

Akıl, hızlı düşünme, pratik çözümler, anlayış, tolerans, işbirliği, açıklık / netlik, dinginlik, saygı, sevgi, özen...

Son olarak hayranlarınızın size ulaşabileceği ve, sizinle ya da projelerinizle ilgili daha detaylı bilgi alabileceği web sitesi vb. bir şey var mı?

Böyle bir site yok, sadece facebookda sağ olsunlar benim adıma açılmış resmi olmayan bir hayran sayfası var o kadar.

Bize vakit ayırdığınız ve içtenliğiniz için çok teşekkür ederim.

Ben çok teşekkür ederim.

 

Dediğim gibi, bence o nadir bulunan seslerden... Nadir bulunan üsluplardan... O konuşsa biz dinlesek... O sahnede olsa biz izlesek.

 Başak SULTAN

20 Ağustos 2012 Pazartesi

YENİ AURİS ŞİMDİDEN RAKİPLERİNİ KORKUTUYOR

Adapazarı'nda bulunan Toyota Türkiye tesisinde, İngiltere ile aynı anda 2007 yılında üretilmeye başlanan Auris modeli, ekim ayı başında bantlarına veda ediyor. Adapazarı, bu tarihten sonra Corolla adıyla çıkması beklenen orta sınıf sedan modelinin üretimi için hazırlıklara başlarken, Auris'in bundan sonraki nesli, İngiltere'de Derby yakınlarında bulunan fabrikada üretilecek.


Resmi fotoğrafları bugün yayınlanacak yeni Auris'i, Belçika'da bulunan Toyota'nın geliştirme merkezinde inceleme fırsatı bulduk. 2013 yılının ilk aylarında Türkiye pazarına sunulacak yeni Auris, Toyota'nın Avrupa'daki satışlarını artırma hedefinin önemli silahı olacak.
İngiltere'de 100 milyon sterlin yatırımla üretilecek Auris için, Toyota'nın büyük bir yaklaşım farklılığına gittiğini, kalıplarını aştığını söylemek de mümkün. Toyota'nın yeni tasarım anlayışının öncüsü olacak Auris, ilk neslinin aksine sert ön görünümüyle dikkat çekiyor.

Corolla’nın ipuçları
Türkiye'de üretilecek yeni sedan modelinde de benzer bir tasarımın kullanılması beklenirken, Auris'ten biraz ayrışabileceği de aldığımız bilgiler arasında.Japon üreticinin Türkiye'de de satılan spor otombili GT 86'dan edinilen tecrübelerle geliştirilen ve "heyecan verici otomobiller" felsefesinin öncüleri arasında yer alacak Auris, bu nedenle sadece tasarım değil alt yapı olarak da tamamen değişmiş. Önden bakıldığından eskisinden daha keskin bakışlara sahip olan aracın arka bölümü de (son dönemin Korelilerini anımsatsa da) sportiflik hissini artırıyor. İç mekanda da yeni bir tasarım kullanan Toyota, sade ancak çok fonksiyonel ve göze hoş görünen ışıklandırmalara sahip bir gösterge paneli ile orta konsol geliştirmiş. İç mekan eskisinden daha geniş duruyor ve aracın görüş açıları artmış.

Yeni motorlar da olacak
Auris'te sürüş zevki anlamında da bir değişikliğe giden Toyota, GT 86'dakine benzer bir şekilde ağırlık merkezini aşağıya çekip, aracı alçaltmış. Ayrıca sürücünün oturma pozisyonunu da aşağıya çekilip sportiflik hissi artırılmış. Toyota Avrupa'nın Satıştan Sorumlu Başkan Yardımcısı Karl Schlicht, araçta ilk etapta mevcut benzinli ve dizel motorları kullanacaklarını kaydederken "İleride ihtiyaca göre motor ve şanzıman seçenekleri oluşturulacak. BMW'den alınacak motorların kullanılması da söz konusu olabilir" ifadesini kullandı.

Giderayak rekor kırdı
Türkiye'de satılan güncel Auris'ten, yıl sonuna yetecek stokları olduğunu belirten Toyota Pazarlama A.Ş CEO'su Ali Haydan Bozkurt, "Yenisi gelene kadar güncel modeli satmaya devam edeceğiz. Hatta son aylarda Avrupa'da en çok Auris satılan ülke Türkiye oldu" dedi. Bu yılın ilk 7 ayında Türkiye'de 5 bin 715 adet Auris satıldı.

KAYITSIZ CEPLERİN KAYDI İNTERNETTEN YAPILACAK

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, yurtdışından getirilen telefonların kayıtları için ödenen 100 liralık harcı, vergi dairelerine veya abone kayıt merkezlerine ödeme uygulamasına son verdiklerini belirterek, kayıt işlemlerinin artık internet üzerinden yapılacağını söyledi.



İnternetin, teknolojinin nimetlerinden sonuna kadar faydalanılması gerektiğini kaydeden Yıldırım, “Vatandaşa gereksiz yük olan iş ve işlemleri internet ortamından sağlamak görevimiz” dedi.

Yıldırım şöyle konuştu:


“Bireysel yolla getirilen cep telefonlarının Mobil Cihaz Kayıt Sistemi’ne kayıt ettirilme işlemleri, Maliye Bakanlığı’nca hazırlanan 6322 Sayılı Kanun gereğince, 2012 yılı için 100 TL harç bedelinin yatırılması akabinde GSM Operatörlerine bağlı abone kayıt merkezlerine verilen bilgi ve belgeler ile yapılıyor. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) ve Maliye Bakanlığı’nca birlikte yapılması planlanan çalışma sonucu bireysel yolla getirilen cep telefonlarının kayıt işlemleri, GSM Operatörlerine bağlı abone kayıt merkezlerine ek olarak vatandaşların PTT şubelerinden alacakları e-devlet şifreleri ile www.turkiye.gov.tr internet adresi üzerinden kendilerine açılacak pencere sayesinde aracısız olarak gerçekleştirilebilecek. Beyan edilen bilgilerin ilgili kurumlar tarafından elektronik ortamda doğrulanması ile kayıt işlemi tamamlanacak.”

18 Ağustos 2012 Cumartesi

(Q)ÜFÜR FİLMİ FADİME ŞAHİN TARAFINDAN DAVA EDİLDİ

 

Aczmendi tarikatı lideri Müslüm Gündüz ile basılması ve sahte şeyh Ali Kalkancı’nın kendisini iğfal ettiği iddiasıyla gündeme gelen Fadime Şahin, hayatını “ti”ye alan 1 milyon dolar bütçeli “(Q)üfür” adlı bir sinema filmi çeken yönetmen Gani Rüzgar Şavata’yı mahkemeye verdi.



Söz konusu filmde, adının ve görüntüsünün izinsiz olarak kullanıldığını iddia eden Şahin, “Üzerimden reklam yaparak beni zor durumda bıraktı ve telafisi güç zararlara sürükledi” dedi. Şahin, mahkemeden, dava konusu filmin hukuka aykırı olduğunun tespiti isteyerek, gösterilmesinin durdurulması için tedbir talebinde bulundu.
28 Şubat sürecinin simgele rinden olan Fadime Şahin, hayatını ‘ti’ye alan (Q)üfür isimli filmden davacı oldu. İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi’ne avukatı Hülya Tekin aracılığıyla ve “yeni ismiyle” başvuran Şahin, dava konusu filmin kendi hayat hikayesini konu aldığını iddia etti. Kendisinden izin alınmadan çekilen filme, adının ve görüntülerinin de yine izinsiz olarak kullanıldığını öne süren Şahin, bu şekilde kişisel ve anayasal haklarının saldırıya uğradığını savundu.

Telafisi güç zararlara sürükleniyorum!

Böyle bir filmin çekildiğini basından öğrendiğini iddia eden Şahin, “Bu nedenle telafisi güç zararlara sürüklenmekteyim” dedi. Yönetmen Gani Şavata ile ilgili her türlü şikayet ve tazminat davası hakkını saklı tuttuğunu belirten Şahin, mahkemeden, dava konusu filmin hukuka aykırı olduğunun tespiti isteyerek, gösterilmesinin durdurulması için tedbir talebinde bulundu. Mahkemenin vereceği karar, Şavata’nın “(Q)üfür”ünün kaderini belirleyecek. Fadime Şahin 28 Şubat sürecinde Aczmendi tarikatı lideri Müslüm Gündüz ile basılması ve sahte şeyh Ali Kalkancı’yla ilişkisiyle gündeme gelmişti. Bu olayın hemen ardından mahkemeye başvuran Fadime Şahin, adını değiştirmiş ve gözlerden uzak yaşamayı seçmişti. (VATAN)

17 Ağustos 2012 Cuma

MÜŞFİK KENTER SON KEZ SAHNEDEYDİ

Türk tiyatro ve sinemasının usta oyuncularından Müşfik Kenter, Teşvikiye Camii'nde kılınan cenaze namazının ardından ... mezarlığında toprağa verildi. Kenter Tiyatrosu'nda düzenlenen törende ve cenaze namazı sırasında Kenter'in yakınları gözyaşlarını tutamadı.



Müşfik Kenter, akciğer kanseri nedeniyle tedavi gördüğü hastanede solunum ve dolaşım yetersizliği sonucu 80 yaşında dün hayatını kaybetmişti. Bugün Kenter Tiyatrosu'nda usta oyuncu için tören düzenlendi. Törene, Kenter ailesi, oyuncunun yakınları, sanatçı arkadaşları ve dostları katıldı. Törene katılanlar Müşfik Kenter'in cenazesi sahneye getirilince yaklaşık 30 dakika alkış tuttu.

Törende konuşan Yıldız Kenter, " Ona doğduğu andan beri hayranlık duymaktaydım. Hep gıpta ederek baktım ona. Genç yaşlarımda ilk hocalarımdan biri oldu. Doğallığı Müşfik'ten öğrendim. Gerçek olabilmeyi ve bunu büyük bir sadelik içinde gösterişsiz yapabilmeyi ondan öğrendim. Ben onun hiç belli etmeden ortaya koyduğu ustalığı izleyerek büyüdüm. Ona minnetarım. Müşfik olmasaydı Yıldız Kenter olmazdı. Benim ilk öğrencim ve en büyük hocam oldu." dedi.

Yıldız Kenter'in konuşmasının ardından salonda bulunanlar gözyaşlarını tutamadı. Törene katılanlar sahneye inerek tabutun başında dua etti.

Müşfik Kenter'in eşi Kadriye Kenter de büyük bir acı ve huzuru birlikte yaşadığını söyledi. Kadriye Kenter, " Çok huzurluyum. Çünkü ona hayatımın güneşi olduğunu ömür boyu söyledim. Son anımıza kadar o da bana söyledi. Sizler için teşekkür ettim. Sizler için şükrettim. Onun her yerini öptüm. Ayaklarının altına kadar öptüm. Hepiniz için öptüm. Şükürler olsun Müşfik Kenter'i tanıdığım için. Onun sayesinde çok fazla Müşfik var. Çok fazla sevgi var. Onun sayesinde çoğalttık sevgileri." şeklinde konuştu.

Törenin adından cenaze Teşvikiye Camii'ne götürüldü. Burada cuma namazını müteakip kılınan cenaze namazına İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin ile Rutkay Aziz, Haldun Dormen ve çok sayıda sanatçı katıldı.

Rutkay Aziz, "Gerçekten çok özel bir aktörümüzü kaybettik. Müşfik Kenter, Türk tiyatrosunun yetiştirdiği ender aktörlerden biridir. Kenter kardeşlerin Türk tiyatrosuna büyük katkıları vardır. Yeterince onlara sahip çıkılmadı. Bunun altını çizmek istiyorum. Müşfik bey'le Avrupa Yakası dizisinde beraberdik. Çok acı çekiyordu. Seyircinin sahiplenmemesi ayrı bir konu tabi. Müşfik bey olsun Yıldız hanım olsun bunlar sadece Türk tiyatrosu için değil dünya tiyatrosu için çok önemli markalardır." ifadelerini kullandı.

Haldun Dormen de 'efsane' olarak nitelendirdiği Müşfik Kenter için şunları söyledi: "Efsane diyorum. Bunu da çok içtenlikle söylüyorum. Defalarca söylediğim gibi. Türkiye için çok büyük bir oyuncu. Hatta dünya için çok büyük bir oyuncudur. Dünyanın bütün oyuncularını gördüğüm için bunu rahatlıkla söyleyebilirim. İngiltere'de gördüğüm bir oyunu Müşfik'ten gördüğüm zaman Müşfik bazen daha iyi oynuyordu. Gerçekten çok büyük bir efsanedir. Dünya için bir kayıptır."

Cenaze namazının ardından Kenter'in cenazesi toprağa verilmek üzere Kilyos Mezarlığı'na götürüldü.

TÖRENDEN FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYIN!

MÜŞFİK KENTER KİMDİR?

1932 yılında İstanbul'da dünyaya gelen Müşfik Kenter, 1947'de Ankara Devlet Tiyatrosu Çocuk bölümünde tiyatroya başladı. Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nde eğitim gördü; okulu 1955 yılında yüksek derece ile bitirdi ve devlet tiyatrosuna girdi. Sanat yaşamı, devlet tiyatrosunda oynadığı Oğuz Ata oyunu ile başladı.

USTA'NIN SESİNDEN BİR ORHAN VELİ KLASİĞİ

 
Kenter, 1959 yılında Devlet Tiyatrosu'ndan ayrıldı ve İstanbul'a giderek kardeşi Yıldız Kenter ile beraber Muhsin Ertuğrul ile çalıştı. Birlikte Küçük Sahne'de oyunlar sergilediler. Şükran Güngör ve Kamuran Yüce ile bu dönemde biraraya geldiler ve dörtlü olarak birlikte uzun yıllar tiyatro yaptılar.

1960-1961 yılları arasında Site Tiyatrosu'nu kurdular. 1962'de adını Kent Oyuncuları olarak değiştirdiler. İki kardeş ve Şükran Güngör, 1968'de İstanbul'da Kenter Tiyatrosu'nun binasının inşaatını tamamladılar. Tiyatroyu yapmaları için tüm paralarını ortaya koymaları, büyük bir turne ile Anadolu'yu gezmeleri ve bir koltuk satma kampanyası ile destek toplamaları gerekmişti. Seyircilerin pek anlamayacağı düşünülen oyunları sahnelemekten çekinmediler. İngiliz Kültür Heyeti ve Rockefeller'den burslar alarak Amerika ve İngiltere'de tiyatro araştırmaları yapan ve incelemelerde bulunan Kenter, İngiltere, Amerika, Fransa, Almanya, Yugoslavya, Kıbrıs gibi bir çok ülkede oyunlar sergiledi. Murathan Mungan'ın Orhan Veli şiirlerinden düzenlediği Bir Garip Orhan Veli isimli tiyatro oyunu 25 seneden fazla süredir sergilemektedir. Bu oyun aynı oyuncuyla Türkiye'de en uzun süreli sergilenen eserlerden biridir. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı`ndan emekli olduktan sonra, Haliç Üniversitesi Konservatuvarı Tiyatro Bölümü Başkanlığı'nı ve Bakırköy Belediyesi Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmenliği görevlerinde bulundu. Sanatçı, tiyatro oyunculuğunun yanı sıra sinema oyunculuğu da yaptı. Sevmek Zamanı, Üç Arkadaş, Seni Kalbime Gömdüm gibi unutulmaz filmlerde rol aldı. 1966 Antalya Film Festivali'nde, Bozuk Düzen filmiyle 'En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu' ödülünü kazandı. Yerli, yabancı TV filmlerinde, belgesel ve reklamlarda seslendirme yaptı.

"HEY BRE KARACAAHMET, KARA MEZARLIK. SANA GELMİYORUM İŞTE. VAR MI BİR DİYECEĞİN? YORGO'NUN MEYHANESİNE GİDİYORUM, DAHA ÇOK BEKLERSİN!"

MÜŞFİK KENTER'İN ARDINDAN MÜŞFİK HOCA'YA YAKIŞIR BİR YAZI

Sanat dünyasının usta isimlerinden tiyatro sanatçısı Müşfik Kenter, bir süredir tedavi gördüğü hastanede dün yaşamını yitirdi.

Kamuoyu ve sanat camiası, bu ölüm haberini büyük bir üzüntüyle karşılarken, medya dünyası da usta oyuncunun ardından pek çok yazı ve habere imza attı.



Posta yazarı Candaş Tolga Işık, köşesinden, ‘Tanıdığım en ‘müşfik’ adamdı Müşfik Hoca...’ şeklinde başlayan yazısına, ‘Bu ülkede kıymetli adam olmak istiyorsan, öleceksin!’ diye nokta koydu.

İşte Candaş Tolga Işık’ın ‘Müşfik Adam’ başlıklı o yazısı;

Bir başka Mavi Gözlü dev adamı daha kaybettik dün...
Tanıdığım en ‘müşfik’ adamdı Müşfik Hoca...
*
Öyle bir ses vermişti ki Yaratan, öyle güzel çıkardı ki kelimeler ağzından hani
telefon rehberini okusa oturur dertlenirdin!
Şiir okumaya başladığında dünya dururdu.
Nazım bir kez daha öldü dün...
Orhan Veli bir kez daha...
*
Uzaydan kara haber var dostlar:
Müşfik Ağabey ile birlikte Alf de öldü dün!
*
Dile kolay 65 yıl devirmişti sahnede...
Yüzlerce oyuncu yetiştirmişti...
Öğrencileri bilir, mezun ettiği her ‘çocuğun’ kulağına bir ‘küpe’ takardı:
‘İyi insan olun, iyi insan olabilmek önemli...’
*
Dostluğu klavyelerde, yaşamı monitörlerde arayanlara ne güzel seslenmişti:
“Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?
Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?
Bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek ömrünüz!
Hayat ıskalamayı affetmez…
Unutmayın, Hayat Iskalamayı Affetmez!
‘Keşke’lerle, ‘tüh’lerle baş başa kalmadan önce…”
*
Yıllar önce elleriyle kurduğu Kenter Tiyatrosu’nda biletli
6 seyirciye oynadığı oyunun finalinde hüngür hüngür ağlamış ve şöyle demişti:
Üzülüyorsun, takma diyorlar.
Kızıyorsun, değmez diyorlar.
Boş veriyorsun; gamsız diyorlar.
Susuyorsun; iki çift laf et diyorlar.
Konuşuyorsun; muhatap olma diyorlar.
Çekip gidiyorsun; mücadele et diyorlar.
Alttan alıyorsun, tepene çıkardın diyorlar.
Bağırıyorsun, sakin ol diyorlar.
Aklı başında davranıyorsun, bu kadar uslu olunmaz diyorlar.
Dikine gidiyorsun, yaşına başına yakışmaz diyorlar.
Ölünce ne diyecekler?
Muhtemelen; ‘Ölüm sana yakışmadı.’
Normal tabii, dirimizi beğenmediler ki ölümüzü beğensinler!
*
Bakıyorum da...
Dünden beri herkesin dilinde Müşfik Kenter var.
Artık emin oldum arkadaş:
Bu ülkede kıymetli adam olmak istiyorsan, öleceksin!
Yaşarken olmuyor.

15 Ağustos 2012 Çarşamba

KEMAL SUNAL İÇİN İYİ HABER YILLAR SONRA GELDİ

Sunal Ailesi için Yargıtay'dan iyi haber geldi. Artık tekrar tekrar gösterilen Kemal Sunal filmlerinin her gösteriminden ayrı ayrı telif alabilecekler.



Filmleri televizyon kanallarında tekrar tekrar gösterilen Kemal Sunal’ın ailesi ‘Düttürü Dünya’ ve ‘Yoksul’ filmlerinin yapımcısı Şerafettin Gür’e tazminat davası açmıştı. Davanın görüldüğü İstanbul 1. Fikri ve Sinai Haklar Hukuk Mahkemesi, Sunal ailesinin ünlü komedyenin filmlerinin yeni gösterimlerinden de telif almalarına karar verdi.



Kemal Sunal’ın, çoğu 1980’lerde çekilen filmleri için o dönemde özel televizyonlar olmaması nedeniyle Şerafettin Gür’den sadece sinema gösterimleri için ücret aldığı öğrenildi.
Geçen yıllar için de filmlerin sağladığı öngörülemeyen ekonomik değerlerden Gür’ün tek başına yararlanmasının hakkaniyet ve sebepsiz zenginleşme hükümlerine aykırı olduğunu belirten mahkemenin kararı Yargıtay tarafından da onaylandı. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi kararında, dava dosyası içindeki bilgi, belge ve mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığını belirterek, İstanbul 1. Fikri ve Sinai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin kararını onayladı. Böylece mahkemenin verdiği karar kesinleşmiş oldu.

Bu karar ile birlikte Sunal ailesinin ünlü komedyenin filmlerinin yeni gösterimlerinden de telif almasının yolu açıldı.

 

"TOPRAĞIN ÇOCUKLARI" 14 EYLÜL'DE VİZYONA GİRECEK

ANKARA’nın Elmadağ İlçesi’nde çekimleri yapılan ve 14 Eylül’de gösterime girecek ’Toprağın Çocukları’ filminde talihsizlikler art arda geldi. Film çekiminde kullanılan atlardan 4’ünun ölü bulunmasının ardından, 3 ay önce filmde rol alan 62 yaşındaki Zorba Saltürk kansere yenik düştü, 4 gün önce de yine filmde rol alan Onur Çilingir, İstanbul’daki kazada yaşamını yitirdi.



Hasanoğlan Köy Enstitüsü Yerleşkesi’nde çekilen ve Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki Köy Enstitüleri’ni anlatan ’Toprağın Çocukları’ sinema filmi gösterime girmeden yaşanan talihsizlikler üzüntü yaşattı. Önce filmde kullanılan atlardan 4’ü sokakta ölü bulundu, 3 ay önce de filmin oyuncularından Zorba Saltürk, kanserden yaşamını yitirdi. Film ekibi Saltürk’ün acısını yaşarken, 4 gün önce de yine filmde rol alan Onur Çilingir, İstanbul Ataşehir’de meydana gelen kazada arkadaşı ile birlikte hayatını kaybetti. Üst üste gelen acı haberler ‘Toprağın Çocukları’ film ekibini üzüntüye boğdu.

Filmin yönetmeni Ali Adnan Özgür, filmin çekimlerini geçen yıl tamamladıklarını belirterek, Altın Koza ve Altın Portakal film festivallerine katıldıklarını, filmin 14 Eylül’de vizyona gireceğini söyledi. Sinema filmlerinin gösterime girmeden acı haberlerle yıkıldıklarını kaydeden Özgür, "Filmin çekim sırasında her alanda yardımcı olan Onur Çilingir’i kaybetmenin büyük üzüntüsünü yaşıyoruz. Onur, çok zeki, ağır başlı bir arkadaşımızdı. Aynı zamanda Zorba Saltürk ağabeyimizde çok iyi bir insandı. İkisini de kaybettik. Rol aldıkları filmi görmeden aramızdan ayrıldılar, çok üzgünüz" dedi.

S-CROSS YÜZÜNÜ PARİSTE GÖSTERECEK

Suzuki’nin crossover segmentindeki konsept otomobili Suzuki S-Cross  Paris Otomobil Fuarı 2012’de otomobil severlerle buluşacak.



“Duygu, Kalite ve Aerodinamik” temasını içeren Suzuki S-Cross konsept otomobilin, ön tampondan başlayan dinamik çizgileri, kapıların üzerinden arkaya doğru devam ediyor. Suzuki S-Cross'un tasarımında kararlılık ve sağlamlık ögeleri göze çarpıyor.

Suzuki S-Cross, modern tasarımıyla fuarın ilgi görmeye aday otomobilleri arasında yer alıyor.

14 Ağustos 2012 Salı

MÜŞFİK KENTER YOĞUN BAKIMDA

80 yaşındaki Müşfik Kente, 7 Ağustos Salı günü akciğer kanseri nedeniyle yoğun bakıma alındı.


Kenter'in öğrencileri, haberi dün sosyal paylaşım sitesi Twitter'dan duyurarak, hocalarının iyileşmesini dilediler. Tiyatro sanatçısı Yıldız Kenter'in kardeşi Müşfik Kenter, Mayıs'ta, Amerikan Hastanesi'nde kalp ameliyatı geçirmişti.

Diplomat Ahmet Naci Kenter ve Olga Cynthia'nın oğlu olarak 1932'de İstanbul'da dünyaya gelen, Müşfik 1947'de, Ankara Devlet Tiyatrosu Çocuk bölümünde tiyatroya başladı. Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nü bitirip devlet tiyatrosuna giren Kenter, 1959'da İstanbul'a geldi. Küçük Sahne'de bir dönem Muhsin Ertuğrul'la çalışan Müşfik Kenter 1960'da Site Tiyatrosu'nun kurucuları arasında yer aldı. Yıldız ve Müşfik Kenter, 1962'de tiyatronun adını Kent Oyuncuları olarak değiştirdiler.

İngiliz Kültür Heyeti ve Rockefeller'den burslar alarak Amerika ve İngiltere'de tiyatro araştırmaları yapan ve incelemelerde bulunan Müşfik Kenter, İngiltere, Amerika, Fransa, Almanya, Yugoslavya, Kıbrıs gibi bir çok ülkede oyunlar sergiledi.

Müşfik Kenter, Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'ndan emekli olduktan sonra, Haliç Üniversitesi Konservatuvarı Tiyatro Bölümü Başkanlığı'nı ve Bakırköy Belediyesi Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmenliği görevlerinde bulundu.

YENİ PATHFINDER, NAVARA'NIN YÜKÜNÜ SIRTINDAN ATMIŞ

Pathfinder, baştan aşağı yenilenen yeni nesliyle detaylı bir şekilde tanıtıldı.



Son neslinde Navara ile aynı yüzü ve kabini paylaşıp, ağır bir arazi aracı olan Pathfinder, yeni neslindeyse monokok şasiye dönerek daha sivil bir yapıyla kavuşmuş.

Nissan'ın lüks markası Infiniti'nin yeni crossover modeli JX ile aynı platformu paylaşan yeni Pathfinder, bu sayede yerini aldığı modelle karşılaştırıldığında 227 kg hafiflemiş.

Daha şehirli bir tasarıma sahip olan yeni Pathfinder'da 7 kişilik bir yaşam alanı sunuluyor. Amerika pazarında 3.5 lt'lik benzinli V6 ile satışa sunulacak olan yeni Pathfinder'ın hem önden çekişli hem de 4 tekerlekten çekişli versiyonları sunulurken, CVT otomatik şanzıman standart.

HGS NEDİR?

Son bir kaç aydır otoyol girişlerinde OGS ve KGS'nin yanında HGS diye yeni bir geçiş turnikesi görüyoruz. Bu yeni sistem, Karayolları Genel Müdürlüğü ile PTT Genel Müdürlüğü'nün birlikte hizmete sunacağı bir yapı. KGS ve OGS den farkı ise daha kolay ve hızlı hitmet sunacak olması.


HGS'de bulunan etiket bilgileri, otoyollardaki giriş gişelerinde okunacak. Ardından bu bilgiler, fiber kablo aracılığıyla çıkış gişelerine aktarılacak. Ücretlendirme de yine çıkış gişelerinde yapılacak. Kartlı Geçiş Sistemi'ni gereksiz ve pahalı kılan OGS ile, HGS arasında kullanım kolaylığı bakımından bir fark olmayacak. Ancak OGS'de görev yapan aktif etiket (pilli) cihazının yerini, Hızlı Geçiş Sistemi'nde pasif etiket (pilsiz) alacak. Yani araçta elektronik bir cihaz yerine, radyoaktif özellikleri bulunan bir sistem olacak. Ayrıca bu sistem daha uzun ömürlü olacak. OGS cihazlarından 3 ile 7 yıl arası hizmet alınırken, pasif etiketler minimum 10 sene kullanılabilecek. Tabii hasar görmemesi şartıyla…

Eski yöntemleri, rafa kaldırmaya aday olan bu yeni uygulamanın otoyollara ne zaman çıkacağı belli değil. Ancak daha sonra oluşabilecek muhtemel aksaklıkları tespit etmek ve önüne geçebilmek adına sistem şimdilik test aşamasında. Testler, KGM ve PTT tarafından yapıyor. Testlerin sona ermesiyle de otoyollardaki geçişlerin yanına bir de Hızlı Geçiş Sistemi eklenecek.

Sistemin altyapı çalışmalarını üstlenen PTT, kullanıma sunulduğu andan itibaren bankacılık işlerini yürütecek. Diğer yandan HGS, tüketicinin de yüzünü güldürecek. Çünkü bu sistemin etiket fiyatları OGS'ye göre daha ucuz olacak. HGS'nin tahmin edilen etiket fiyatı 5 TL.

12 Ağustos 2012 Pazar

EMNİYET KEMERİ TAKMAYANI İŞVEREN DE TAKMAYACAK

Nedenine gelince, işyerinde şoför olarak çalışan işçi, “emniyet kemeri” takmadığı takdirde, işine son verilebilecek.



Konu ile ilgili bir davada Yargıtay kararı’na göre; ülkemiz açısından büyük sorun olan trafik kazalarının, vahim sonuçlar doğurmasında, emniyet kemeri takılmamasının ve diğer koruyucu önlemlerin alınmamasının büyük etkisi var. Bu nedenle, emniyet kemeri takılması mevzuatımıza göre zorunludur.

 

İşverenin, “emniyet kemeri takması” konusunda yaptığı uyarıyı göz önüne almayan işçinin bu davranışı, İş Kanunu’nun 25/II-h-i maddesi uyarınca”, “iş güvenliğini tehlikeye sokmak” şeklinde değerlendirilerek, “ağır kusur” olarak değerlendirilen bu fiili nedeniyle, şoföre kıdem ve ihbar tazminatı ödenmemesi de uygun bulunmuş

MADONNA RUSYA'DA SİYASİ KRİZ YARATTI

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i protesto etmek için kiliseye giderek "Meryem Ana bizi Putin'den kurtar" sloganıyla protesto eylemi düzenleyen punkçı "Pussy Riot" grubu gözaltına alındıktan sonra çıkarıldıkları mahkemede haklarında 3 yıl hapis cezası istenmişti.



Bu durumu protesto eden ünlü pop yıldızı Madonna, Rusya'nın St Petersburg kentinde verdiği konserde sırtına "Pussy" yazarak, Rus punk grubuna destek verdi.Madonna'nın 'Pussy Riot" grubuna desteğine Rusya Başbakan yardımcısı Dimitri Rogozin, sosyal paylaşım sitesi Twitter'dan ağır hakarette bulunarak karşılık verdi. Twitter'a mesaj yazan Rogozin, Madonna'ya "eski fahişe" dedi.

 

11 Ağustos 2012 Cumartesi

FACEBOOK'TA KARTPOSTAL DÖNEMİ BAŞLIYOR

Facebook'un yeni geliştirdiği uygulama sayesinde yüklenen fotoğrafları karpostal olarak göndermek mümkün olacak.

Geliştirdiği yeni uyguluma sayesinde kullanıcılar, profillerine yükledikleri fotoğrafları arkadaşlarına kartpostal olarak gönderebilecek. Gerçek bir kartpostal gibi önünde fotoğraf arkasında da özel mesajlar için alan olacak.

Eğer alıcının ev adresi bilinmiyorsa öğrenmek için ayrı bir seçenek olacak. Facebook uygulamanın geliştirilmesi için daha önce Instagram fotoğraflarını kartpostal olarak gönderen uygulamayı başlatan Sincerely adlı şirketle çalışıyor. Şu an sadece limitli sayıda üyeye açık olan uygulama, Facebook temsilcisinin açıklamasına göre uygulamanın ücreti kesinleştiğinde herkese açık olacak.

8 Ağustos 2012 Çarşamba

İŞTE BEHZAT Ç.'NİN YENİ SEZON ANİMASYON FRAGMANI

Behzat Ç.'nin yeni sezon jeneriği tık rekoru kırıyor. Pilli Bebek'in Olsun şarkısı üzerine animasyon karakterlerle oluşturulmuş klip özellikle dizi fanatikleri tarafından defalarca paylaşıldı.

[youtube width="600" height="365" video_id="m5RzPgltV-k"]

 

 

REXTON'UN MOTORU DA FÜYATI DA KÜÇÜLDÜ

SsangYong’un Türkiye’deki en büyük SUV modeli olan Rexton, makyajlanıp 2.0 lt’lik dizel motora sahip olmasının ardından, 79.500 TL’den başlayan fiyatlarla artık Türkiye’de de satılmaya başlandı.
Güney Koreli SsangYong'un, Rexton modeli ağustos ayı itibarıyla satışa sunuldu. Ana hatları değiştirilmeyen Rexton'un farlarında, radyatör ızgarasında ve tamponunda değişiklikler yapılırken, arka tarafta da yeni stoplar dikkat çekiyor.

Rexton W amblemi de bir diğer yeni detay. İç mekanında da ufak çaplı değişiklikler yapılan Rexton'un esas değişimi motor kaputunun altında. Önceden 2.7 lt'lik turbo dizel motorla satılan Rexton, Türkiye'nin vergi sistemine daha uygun olan 2.0 lt'lik motora kavuşmuş.

Selefine oranla yüzde 14'e varan ekonomi sunduğu iddia edilen turbo dizel, 4000 d/d'de 155 HP maksimum güç, 1500-2800 d/d arasında da 360 Nm maksimum tork üretiyor. 1000 d/d'deki maksimum tork ise 190 Nm. 5 farklı tipte satılan Rexton'da, arkadan itişli modelde 6 ileri manuel şanzımanlı bir versiyona da yer verilirken, 5 kademeli otomatik şanzımanı hem 2, hem de 4 tekerlekten çekişli olarak tercih edebiliyorsunuz. Rexton 4x2 Manuel, 79.500 TL'den başlayan fiyat etiketine sahipken, 4 tekerlekten çekişli, otomatik şanzımanlı ve LX donanımlı en üst modeli için 99.500 TL isteniyor.



 


SAMİ ÖZER'DEN RAMAZAN'A ÖZEL KLİP

10 yıllık suskunluğunu ‘Alim Allah’ isimli albümüyle bozan Sami Özer, ikinci klibini Şenol Korkmaz yönetiminde ‘Gül İsteyü Bir Bülbülüm’ isimli parçasına çekti.
Türk Tasavvuf Musikisi’nin önemli isimlerinden biri olan Özer, ilahi okuma becerisi ve ses yeterliliğine dikkat çekerken Tarkan ve Sibel Can’ın sesinin huzur verici ve rahatlatıcı olduğunu söyledi. Sanatçı, “Tarkan ve Sibel Can ilahileri güzel yorumlar” dedi.

ŞERİF GÖREN, NURİ BİLGE CEYLAN'I YİNE KIZDIRACAK!

Asmalımescit’te dostlarıyla buluşan Şerif Gören, aldığı alkolün etkisiyle bilinçaltındakileri ortaya döktü.
Usta yönetmen, “Çok alkollüyüm, beni mazur görün” dedikten hemen sonra konuyu defalarca Cannes Film Festivali’nden ödülle dönen Nuri Bilge Ceylan’a getirip şu cümleyi kurdu: “Ona bu hayatta bir tek ödül verilebilir, o da fotoğraf ödülü. O başka bir ödül alamaz.”

KUŞ PİSLİĞİ KAPORTAYI DELİP GEÇİYOR

Kışın tuz ve buzla mücadele etmeye çalışan otomobil gövdesi yazın da, sıcaklar, güneş ışınları bir de kuş pisliği ve ağaç reçineleri ile mücadele ediyor. Garanti kapsamına girmeyen bu bozulmalar için ufak önlem ve müdahalelerle araç kaportasını korumak mümkün.



Otomobilinizi park ettikten sonra, geri döndüğünüzde acaba nasıl bir tehlikeyle karşılaşacaksınız? Aslında tehlikeden çok, doğanın bir şakası olan kuş pisliği, reçine, haşere ilaçları veya asit yağmurları, otomobilin boyasına zarar verirken, bu sorunlar bozulan karoserde korozyon başlangıcına bile yol açabilir.

Sadece park halindeyken değil, kırmızı ışıkta dururken veya hareket ederken de otomobili tehdit eden bu maddelerin oluşturduğu etkiler, garanti kapsamına da girmez. Bu maddeler arasında özellikle kuş pisliği, içerisindeki enzimler ve asitler nedeniyle boyayla temas ederek aracın üstüne yapışır. Uzun vadede, boyanın yapısının ve renginin değişmesine yol açan kuş pisliği, aynı zamanda otomobilin kızamık geçirmesi gibi, benekli lekelerin oluşmasına yol açıyor. Boya, zamanla kabarıp dökülürken kaportanın üzerinde de kalıcı hasarlar oluşur. Bu da otomobilin görüntüsünü olumsuz etkilediği gibi ikinci el değerini de düşürür.

Kuş pisliğinden otomobili korumak hem zor hem de çok kolaydır. Sadece aracınızda bu maddeyi fark ettiğiniz zaman, kurumadan hemen temizlerseniz asidin oluşturacağı tehlikeyi önlersiniz. Bu temizlemedeyse su yerine özel kimyasal maddeleri kullanmak, otomobilin boyası için en iyi çözümdür. Ancak en büyük çözümlerden biri de önceden yapılacak boya koruma cilasıdır. Kaliteli bir boya koruma cilasıyla hem otomobilin boyasının ömrü uzarken hem de bu tür maddelerin oluşturacakları zarar en aza indirilir.

Bir diğer kısmi çözüm olan branda ise, tam olarak olmasa da, otomobili kuş pisliğinden koruyabilir. Ancak hareket halinde veya kısa süreli park etmelerde otomobil yine risk altındadır. Sonuç olarak, yeni nesil oto boyaları, kuş pisliği veya ağaç reçinesi gibi doğal tehlikelerle karşı karşıya kalırken, yeni formülleriyle başa çıkabiliyorlar. Ancak yine tedbiri elden bırakmadan boya koruma yaptırmakta yarar var.

Ayrıca boya koruma sayesinde araç boyanızın, yağmur, dolu, buz ve kar ile, ısının veya soğuğun olumsuz etkileri, çakıl taşları, mıcır, kum, tuz ve şiddetli UV ışınları karşısında yıpranması da en aza iner. Böylece boyanın zamanla bozulmaya başlaması engellenirken otomobilin de komple boyanmasının önüne geçilir. Bu sayede bazen acımasız olan doğaya karşı alınan tedbirlerle siz en azından üzerinize düşeni yapmış olursunuz.(otohaber.com.tr)

7 Ağustos 2012 Salı

EVDE TEK BAŞINA FİLMİNİN YILDIZI ÖLÜMLE PENÇELEŞİYOR

İlk bakışta bu genç adamın, henüz çocukken hayal bile edilemeyecek kadar büyük bir servete ve şöhrete sahip olduğuna inanmak güç. Ama darmadağınık saçları, bir deri bir kemik görüntüsüyle sokaklarda dolaşan bu genç adam, 1990 yılında henüz 10 yaşındayken oynadığı bir filmle dünyayı kasıp kavurmuştu.



ABD ’li aktör Macaulay Culkin’in (31) eroin bağımlısı olduğu iddia edildi. Evde Tek Başına serisinin çocuk yıldızı olarak ünlenen Culkin’in bağımlı olduğunu ABD ’de yayımlanan National Enquirer gazetesi öne sürdü.



Gazete ayrıca Culkin’in 6 aylık ömrü kaldığını yazdı. Aktörün yakın bir arkadaşını kaynak olarak gösteren gazete Culkin’in uyuşturucuya 2010 yılında aktris Mila Kunis ’ten ayrıldıktan sonra başladığını, uyuşturucuya ayda 6 bin dolar harcadığını belirtti. Culkin’in sözcüsü iddiaları reddetti. Son 5 yıldır filmlerde rol almayan Culkin gece kulüplerinde DJ’lik yapıyor.

AVRUPA BİRLİĞİ OTOMATİK FRENİ ZORUNLU HALE GETİRİYOR

Avrupa Birliği (AB) aracı sürücüden bağımsız bir şekilde frenleyebilen AEB sistemini araç üretmek için zorunlu hale getiriyor.


Avrupa koşullarını temel alarak, araçların dayanıklılığını test eden bağımsız kuruluş Euro NCAP, üretilecek yeni araçların 5 yıldız alabilmesi için kendi kendine frenleme sistemi olan AEB'yi zorunlu hale getirdi.

Radar, lazer ve video kullanarak tehlikeli durumları tespit ediyor ve kaza oranlarını yüzde 27'ye kadar düşürebiliyor. 2014 yılından itibaren tamamen hayata geçecek olan yeni sistem otomobil teknolojilerinde yeni bir çağ olarak adlandırılıyor.

 

FORD TRANSİT'DEN NAZARLIK GİBİ MODEL; TOURNEO CUSTOM

Ford markasının Koç Holding'in kurucusu Vehbi Koç ile ortaklığının ilk sembolü olan ve 1928 yılında Ankara'da açılan bayiliğin ardından, dereden çok sular aktı. 84 yıldır Türkiye'nin otomotiv tarafındaki en büyük sanayi devi olan Koç Holding'in iştirakiyle 1965 yılında tanıtılan Transit, 1967 yılında ülkemizde üretilmeye başladı.



Aradan geçen 45 yıllık sürede, 7 jenerasyonu eskiten Transit, ambulanstan, cenaze aracına, çiçekçiden taşımacılığa kadar Türkiye'nin heryerinde yer aldı. Transit'i bir gün eşya yüküyle, bir gün tepeleme insan dolu şekilde görmek ülke gerçeği haline geldi.

Ford Motor Company'nin Avrupa'daki en uzun süreli üretimi unvanının sahibi Transit, Türkiye'den 70 ülkeye ihraç ediliyordu. 2012 Cenevre Otomobil Fuarı'nda tanıtılan Tourneo Custom ve yine aynı yıl Birmingham Ticari Araç Fuarı'nda yüzünü gösteren Transit Custom modelleri, Kocaeli'ndeki fabrikanın bantlarından inecek ve 70 olan ülke sayısının 90'a çıkmasını sağlayacak.

İşin tarihsel boyutunu bir yana bıraktıktan sonra, markanın özellikle ticari sınıfta, temel ihtiyaçların haricindeki konfor ve prestij beklentilerine Alman rakipleri Mercedes-Benz ve Volkswagen standardında yanıt veremediği bir gerçekti. Çünkü bu iki ticari araç, Transit'in karşısında neredeyse binek konforu sunuyordu. Bu eksikliği fark eden marka, özellikle Türkiye gibi tam bir ticari ülkesine uygun, konforlu, Euro 5 ile düşük tüketimli, daha donanımlı ve güvenli ticariler için kolları sıvadı.

630 milyon dolarlık yatırımın bir parçası olarak karşımıza çıkan Ford Tourneo Custom ve Transit Custom modellerinde binek Ford modellerinden önemli izler var. 8 veya 9 koltukla sunulabilen Tourneo Custom, 4.97 ve 5.34 metrelik uzun dingil mesafeli olarak iki versiyonla satılacak.

Tamamıyla önden çekişli aktarmaya sahip olan Custom kardeşler, Euro 5 normunda 2.2 lt'lik dizel motorla, 100, 125 ve 155 HP'lik güç opsiyonları sunacak. Arkadan itişliye oranla yüzde 24 oranında daha tutumlu olduğu belirtilen motorun ortalama tüketimi de 6.6 lt/100 km civarında olacak. Tüm güç seçeneklerinde Start-Stop sisteminin sunulması da selefe göre tutumlu olmasında yardımcı unsur olacak.(OTOHABER.COM.TR)

TÜRKİYE'DE FACEBOOK = FAKEBOOK

Dünyanın en yaygın sosyal paylaşım sitesi Facebook'u kullananların yüzde 8.7'sinin sahte bir isim ile hesap açtığı ortaya çıktı. Sahte kullanıcı sıralamasında Türkiye ve Endonezya başı çekiyor.



Facebook tarafından açıklanan verilere göre, 955 milyon aktif kullanıcıdan 83.9 milyonu, sahte bir isim üzerinden başka insanlarla iletişim kurmaya çalışıyor. Sahte hesap dağılımında ABD ve Avustralya en düşük orana, Türkiye ve Endonezya ise en yüksek orana sahip.

Facebook'un güvenlikten sorumlu yetkilisi Joe Sullivan, bu kullanıcıları bulup ortadan kaldırmak için çok mücadele ettiklerini, amaçlarının insanların gerçek kimlikleri ile hesap açarak iletişim kurmalarını sağlamak olduğunu ifade etti. Sahte hesapları kötü amaçlı, zararsız ve 2 hesap açan kullanıcı olarak 3 kategoride topladıklarını belirten Sullivan, "Bunların yüzde 4.8'i (45 milyon) iki ayrı hesap açıyor, 22.9 milyonu ise şirket, grup ve bazı hayvan (yüzde 2.4) isimlerini kullanıyor. 14.3 milyon kullanıcı ise şirketin kurallarını ihlal edecek şekilde aktif kullanıcı olmayı tercih ediyor. Türkiye ve Endonezya gibi gelişmekte olan ülkelerde sahte kullanıcı oranı yüksek" dedi.

Facebook, sahte kullanıcı hesaplarını görünürde silse de, güvenlik dolaysıyla bilgileri muhafaza etmeyi sürdürüyor. Facebook tarafından kapatılan bir hesabın tekrar aktif hale getirilmesi için şirketin kullanıcıya izin vermesi gerekiyor.

5 Ağustos 2012 Pazar

BEYONCE HAYATINI FİLM YAPIYOR

Ünlü şarkıcı Beyonce Knowles filmin yönetmenliğini ve yapımcılığını da üstlenmeyi planlıyor.



Los Angeles Times’ın haberine göre Beyonce ve ajansı 20 dakikalık bir tanıtım filmi ile Hollywood stüdyolarını dolaşıyor ve destek arıyor. Filmin konser görüntüleri ve söyleşilerden oluşması bekleniyor ancak Beyonce’nin hayatının bir bölümüne mi yoksa tamamına mı odaklanılacağı bilinmiyor. Beyonce, daha önce kendi müzik videolarından bazılarının ortak yönetmenliğini yaptı ve “Dreamgirls”, “Cadillac Records” ve “Obsessed” gibi filmlerde rol aldı. Ünlü yıldızın önümüzdeki aylarda Clint Eastwood’unyöneteceği “A Star is Born”un yeniden çevriminde rol alması bekleniyor.

 

AŞK TESADÜFLERİ BİR KEZ DAHA SEVECEK!

Romanyalı Media Pro şirketi, “Aşk Tesadüfleri Sever” filminin yapım haklarını satın aldı. Film, hikâyenin aslına sadık kalınarak yeniden çekilecek.

Yönetmen Ömer Faruk Sorak, başrolünde Belçim Bilgin ve Mehmet Günsür’ü oynattığı “Aşk Tesadüfleri Sever” filmi ile bir ilke imza atmaya hazırlanıyor. Sorak’ın yapım haklarını yurtdışına sattığı film, bir Amerikan-İngiliz hikâyesine dönüştürülecek ve böylece dünyada yeniden çevrimi yapılan ilk Türk filmi olacak. Böcek Yapım’ın sahibi Sorak, filmin yapım haklarını iki yıldır görüşme halinde olduğu Romanyalı Media Pro şirketine sattığını açıkladı: “Bir ön ödeme yaparak ‘Aşk Tesadüfleri Sever’in haklarını aldılar. Önümüzdeki günlerde de ilk protokol anlaşması için Londra’da görüşmeler yapılacak.” Oyuncu seçimi ve hikâye adaptasyonunda Böcek Yapım’ın onayının alınacağını belirten Sorak ayrıca Media Pro şirketiyle farklı projeler için de görüştüklerini, Avrupa ve Türkiye’de ortak işlere imza atacaklarını söyledi.

METİN ERKSAN'I KAYBETTİK

Erksan, rahatsızlığı dolayısıyla tedavi gördüğü Bahçelievler MedicalPark Hastanesi’nde bu akşam hayatını kaybetti.
Metin Erksan, 1929 yılında Çanakkale’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da tamamlayan, Pertevniyal Lisesi mezunu Erksan’ın, 1947’den başlayarak çeşitli gazete ve dergilerde sinema yazıları yayınlanmaya başladı.
Üniversite yıllarında sinemayla ilgilenen Erksan, 1950’de Atlas Film için Yusuf Ziya Ortaç’ın ”Binnaz” adlı filmini senaryolaştırarak sinemaya adımını attı.



İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’nden 1952’de mezun olan Erksan, aynı yıl Dünya gazetesinde film eleştirileri yazdı.
Yine 1952’de Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun senaryosundan çektiği ”Aşık Veysel’in Hayatı-Karanlık Dünya”, ilk filmi oldu.
Erksan, 1957’de ”Dünya Havacıları Türkiye’de” ve ”Büyük Menderes Vadisi” isimli iki belgesel film yönetti.
İlk filmi ”Karanlık Dünya” ile halk ozanı Aşık Veysel’in yaşamını, filmin çekimlerini sanatçının köyünde gerçekleştirerek yarı-belgesel bir yaklaşımla perdeye getirdi.
1957’de çektiği ikinci filmi ”Dokuz Dağın Efesi” ile büyük ilgi toplayan Erksan, daha sonra ”Gecelerin Ötesi”, ”Yılanların Öcü” ve ”Acı Hayat” gibi filmlerle toplumsal gerçekçilik türünde ürünler verdi.
Sinemacılar Kuşağı’nın üç önemli temsilcisinden biri olarak adını duyuran Erksan, ”Susuz Yaz”, ”Suçlular Aramızda”, ”Sevmek Zamanı” ve ”Kuyu” gibi filmlerle kendine özgü üslubunu geliştirdi.
”Susuz Yaz” adlı filmi, 1964’te Uluslararası Berlin Film Festivali’nde büyük ödül olan ”Altın Ayı”yı kazanarak, Türk sinemasının yurt dışında tanınmasına öncü oldu.
Erksan, 1974’te Türkiye’de ilk defa İDGSA Film Arşivi tarafından başlatılan eğitim çalışmalarına katıldı, sinema kurslarında öğretmen olarak görev aldı.
Metin Erksan, 1974’te Sait Faik Abasıyanık’ın ”Müthiş Bir Tren”, Kenan Hulusi’nin ”Sazlık”, Samet Ağaoğlu’nun ”Bir İntihar”, Sabahattin Ali’nin ”Hanende Melek” ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ”Geçmiş Zaman Elbiseleri” adlı öykülerini, TRT kurumu adına ”Beş Türk Hikayesi” ismiyle yönetti.
İDGSA Sinema-TV Enstitüsü’nde 1975’ten itibaren öğretim görevlisi olarak çalışmaya başlayan Erksan, 1981’de TRT adına sinema alanındaki son çalışması olan ”Preveze’den Önce” adlı diziyi gerçekleştirdi.
Çeşitli dergi ve gazetelerde yazılar yazan Erksan’ın çalışmaları özellikle yurt dışında büyük ilgi gördü. Birçok festivalde çeşitli ödüller kazanan Erksan adına toplu gösteriler, film haftaları düzenlendi.
Erksan’a, 1997’de Mimar Sinan Üniversitesi Senatosu kararı ile ”Onursal Profesörlük” unvanı verildi.

Yönettiği filmler
Metin Erksan’ın yönettiği filmler şunlar:
Aşık Veysel’in Hayatı/Karanlık Dünya (1952), Dokuz Dağın Efesi (1953), Beyaz Cehennem (1954), Yol Palas Cinayeti (1955), Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi (1956), Gelinin Muradı (1957), Hicran Yarası (1958), Gecelerin Ötesi (1960), Şoför Nebahat (1960), Mahalle Arkadaşları (1961), Oy Farfara Farfara (1961), Acı Hayat (1962), Çifte Kumrular (1962), Sahte Nikah (1962), Yılanların Öcü (1962), Susuz Yaz (1963), İstanbul Kaldırımları (1964), Suçlular Aramızda (1964), Sevmek Zamanı (1966), Ölmeyen Aşk (1966), Ayrılsak da Beraberiz (1967), Kuyu (1968), Ateşli Çingene (1969), Reyhan (1969), Yılın Kadını Değil (1969), Eyvah (1970), Sevenler Ölmez (1970), Feride (1971), Hicran (1971), Makber (1971), Keloğlan ve Can Kız (1972), Süreyya (1972), Dağdan İnme (1973), Şeytan (1974), Kadın Hamlet / İntikam Meleği (1976), Sensiz Yaşayamam (1979), Ödeşme.

Katıldığı festivaller ve ödülleri
Metin Erksan’ın katıldığı festivaller ve aldığı ödüller de şunlar:
Dokuz Dağın Efesi: 1. Türk Filmleri Festivali, Jüri Özel Ödülü 1959.
Gecelerin Ötesi: 2. Türk Filmleri Festivali, En Başarılı Senaryo Ödülü 1959.
Sinema Dergisi, En Başarılı Yönetmen Ödülü 1959, Sinema Dergisi, En İyi Film Ödülü 1959.
Türk Filmleri Yarışması, Metin Erksan, En İyi Senaryo Ödülü. 1961.
Türk Filmleri Yarışması, Kadir Savun, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü. 1961.
Yılanların Öcü: Sinema Yazarları, 1961/1962 döneminin En Başarılı Yönetmen Ödülü 1962.
Tunus Kartaca Film Festivali’nde Şeref Madalyası Ödülü 1966.
Susuz Yaz: Berlin Film Festivali Altın Ayı (Uluslararası Arenada İlk Ödül Alan Türk Filmi) 1964.
Acı Hayat: Sinema Yazarlarınca Yılın Filmi Ödülü 1964.
Suçlular Aramızda: 2. İzmir Film Şenliğinde En İyi Yönetmen Ödülü 1965.
Milano Film Festivali’nde En İyi Sosyal İçerikli Film Ödülü 1965.
Kuyu: 1. Adana Film Şenliğinde En Başarılı Film Ödülü 1969.
1. Adana Film Şenliğinde En Başarılı Yönetmen Ödülü 1969.
3. Ankara Film Festivalinde Emek Ödülü 1990.

4 Ağustos 2012 Cumartesi

İPHONE 5 ALMAK İSTEYENLER İPHONE 4 ÜNÜ ŞİMDİDEN SATIYOR

Apple'ın eylül ayındaki lansnmanıyla ortaya çıkarması beklenen yeni akıllı telefonu iPhone 5, açık artırma sitesi eBay'deki satışları patlattı.

iPhone 5'i bekleyen kullanıcılar bu cihazı alabilmek için eski telefonlarını satmaya başladı. Özellikle 12 Eylül tarihinde Apple'ın yeni iPhone'u ortaya çıkaracağına inanan binlerce kişi eBay'de eski telefonunu satma yolunu seçiyor.



eBay'den konuyla ilgili yapılan açıklamada son 3 gün içinde 100 bin telefonun satışa çıkarıldığını belirtti. eBay'de satışa çıkarılan 16 GB kapasiteli iPhone 4S'ler
satılan cihazlar listesinde başı çekerken, bunu 8 GB iPhone 4 ve 32 GB iPhone 4S izledi. Yani kullanıcılar iPhone 5'i alabilmek için mevcut iPhone'larını çoktan satılığa çıkardılar bile.

3 Ağustos 2012 Cuma

ARAÇLAR DAHA SIK MUAYENE EDİLECEK

Türkiye'de her yıl binlerce vatandaşın hayatını kaybetmesine yol açan trafik kazalarında, sürücülerin hatalarının yanı sıra araçların güvensiz olmasının da etkili olduğu tespit edildi. Son yıllarda ‘özel sektör aracılığı' ile gerçekleştirilen araç muayene işlemleri sonucunda, muayene edilen araçların neredeyse yarısı ‘emniyetsiz ve ağır kusurlu' çıktı. Buna göre, trafikte seyreden her iki araçtan birisi emniyetsiz ve ağır kusurlu olarak kullanılıyor.



Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla hazırlanan ve hafta başında Resmi Gazete'de yayınlanan ‘Trafik Eylem Planı' çerçevesinde yapılan çalışmalarda, araçların güvenliği ile ilgili ilginç sonuçlara ulaşıldı. Eylem planının hazırlıkları aşamasında yapılan çalışmaya göre, 27 Mart 2012 tarihi itibariyle 12 milyon 852 bin araç muayene edildi. Söz konusu araçların, 5 milyon 218 bininin ilk muayenede, ‘emniyetsiz ve ağır kusurlu' olduğu belirlendi. Yani gerçekleştirilen ilk muayenede, 100 araçtan 41'i ‘kullanılması sakıncalı' bulunarak, muayenesine onay verilmedi.

2 Ağustos 2012 Perşembe

DİKKAT! MEHMET ERDEM VE “HERKES AYNI HAYATTA” ALBÜMÜ BAĞIMLILIK YAPIYOR!

O benim aklıma Sınıf dizisi müziklerinden olan “Herkes aynı hayatta” şarkısıyla kazındı ama aslında çok daha fazlasını yapmış -ve o zamanlar henüz bilmesem de yapmaya devam edecek olan- bir adammış. Zira bu aralar hangi kanalı açsam o karşımda, son çıkan albümlerle ilgili kimle konuşsam 5 kişiden en az üçü onun adını söylüyor


Belki hemen herkes onun eserlerini filmlerde ya da dizilerde duymuştur... Ama bu konuya özel bir ilgileri yoksa duydukları o eserlerin kime ait olduğunu bilmeyebilirler. Kendisi Kalbim seni seçti, Avrupa Avrupa ,Leyla ile Mecnun gibi dizilerin müziklerine imza atmış. En yakın arkadaşım da aralıklı olarak birkaç kere kendisinden bahsedince, evet 27 olsak da hala lisedeki gibi şunun şu albümü bunun bu filmi muhabbetleri yapıyoruz, dedim daha yakından bakayım ben şu Mehmet Erdem’e. İyi ki de demişim!
Albümünü baştan sona dinlemekle başlayayım, bir kere dinledikten sonra yazacağım hislerim oluşur nasılsa dedim ve resmi sitesindeki DİNLE ikonuna tıkladım. -Laf aramızda bu ara ilham kovalıyorum, bu gidişle editörüm de beni kovalayacak diye de korkuyorum. Ama bu "ilham" denen şey böyle de nankör bir şey işte, gel dersin gelmez, gelme dersin uykunun ortasında bulur seni uyandırır. Ertesi gün sadece senin anlayacağın bir dilde bir şeyler yazdırır köşesi yırtık ve çay lekeli bir kağıt parçasına! Anlayacağınız “gel diyorum, gelmiyor namıssız!” hallerindeyim.- Neyse konumuza dönelim, bir kere dinledikten sonra patır patır dökülürüm diyordum ama kendimi albüme öyle bir kaptırmışım ki bir de ne göreyim? İlk dinlemeden sonra yazmaya başlamak yerine şarkıların yanındaki ikonlara tıklayarak albümü sil baştan dinliyorum. -Tabi kendime geldiğimde sayfanın sağ tarafında albümü dinle ikonu olduğunuda fark ettim, meğer o ikon yardımıyla bir tıkla tüm albümü dinleyebiliyormuşum. Kendime ve benim gibi şaşkın ördeklere not: Sadece albümü dinlemeye odaklanmayacakmışsın, nasıl dinleyeceğine de dikkat edecekmişsin.- O ana kadar albümü kaç kere dinlemiştim bilmiyorum.
Albümde yer alan bazı şarkılar daha önceden duyduğumuz “Hakim bey, Sen mutlu ol ne olur, Dünya dönüyor” gibi parçaların coverları. Açıkçası ben bir eserin ilk duyduğum haliyle duygusal bir bağ kuruyorum ve yeniden düzenleme ve yorumlara biraz zor alışıyorum, -sadece coverlarda değil, bir şarkının farklı versiyonları için de geçerli bu.- Mehmet Erdem’in coverlarında ise sanki şarkıyı ilk defa o söylemişçesine keyif aldım. Sanki şarkıları albüm için yorumlamamış, kimi zaman konuşur gibi söylemiş kimi zaman bir dost meclisinde -sesi güzel olana şarkı,türkü söylettirirler ya- kendisine “Hadi Mehmet, söyle bir şeyler.” denmesi üzerine söylemiş işte. Albüm böylesine samimi ve mütevazı. En azından bana bunları hissettirdi. 

Bence albümün bir diğer özelliği de pek çok tarzdan tatlar barındırması ve hemen her ruh halinde dinlenebilir olması. Dinlediğim her yeni şarkıda “jazz yapıyor bu adam, yok yok pop yapıyor, arada klasik mi yapmış ne?” gibi cümleler uçuştu beynimde ama sonra dedim ki ne yapıyorsa yapıyor arkadaş, güzel yapıyor! Hatta ben onda bir gizli kahraman havası buluyorum. Müzikal açıdan yorum yapacak haddim yok ama şarkıların düzenlemesi ve yorumu insanın içine gizlice dokunuyor. Kendisini göstermek için süslere püslere bürünmüş bir kadını görmek gibi değil de, daha ziyade onun yanında duran sessiz, sade ve duru güzelliği olan bir kadını fark etmek gibi, dinledikçe keşfediyorsunuz bu gizli cevheri. Mesela sinirliyseniz sakinleşebiliyorsunuz ama bunun nasıl olduğunu bir anda göremiyorsunuz çünkü şarkılar “Ben burdayııııııım, ben yaptııııım” diye bağırmıyor.

'DÜNYA DÖNÜYOR' ŞARKISINI DİNLEYİP, KIVIRMAYAN BERİ GELSİN!
Eğer “Her şeyden önce beni dinlendirsin ama “ecnebice” olmasın ne dediğini de anlayım, dilime dolandığında ben de söyleyebileyim” diyorsanız doğru adrestesiniz. Sabah uyku mahmurluğunda işe giderken arabada; dershaneye, kursa, giderken otobüste; akşam çayını-kahvesini içerken eşle dostla, uykuya dalmayı beklerken kısık sesle, kısacası akla gelebilecek her yerde dinlenebilecek hem kıvrak hem dinlendirici bir albüm olmuş. Bu cümlem üzerine Mehmet Erdem’in öne çıkan eserlerini dinleyip “Hadi canım sende, tamam dinlendiriyor da hep aynı tarz hani kıvraklık?” diyenler de olabilir. Oysa hiç de öyle değil, film ve dizilere yaptığı müzikler arasında hareketli ve eğlenceli eserler de var. Hele bir “Dünya dönüyor” coverı var ki sormayın dostlar, ben dans etmem diyenler bile bence kalkıp iki göbecik atar ya da kalkmadan oturduğu yerde en azından sallanıverir. Bu şarkıda kullanılan ensturmanlar bana ABD’li grup Beirut’ u anımsattı, bildiğim kadarıyla onlar da Batı Avrupa ve Balkanlar’a özgü müziği pop müzik ile birleştiriyor, hatta hafiften Indie-Rock tarzını dünya müzikleriyle birleştiriyorlar, sonuç olarak şarkının bu şeklini o kadar beğendim ki “Dilinizde Türkçe sözlerle kulağınızda Balkan esintisi... Ne duruyorsunuz dans edin!” sloganıyla tüm dünyaya yayabilirim.
Madem umuma açık bir şeyler yazıyoruz, gençlerimize iyi örnek olacak noktalarına da biraz vurgu yapalım ama değil mi? Mehmet Erdem İzmir Fen Lisesi’nden mezun olduktan sonra Boğaziçi Üniversitesi’ ni kazanmış, kazanmakla kalmamış Makine Mühendisliği bölümünden mezun olmuştur. -Doğrudan okulu ve mezun olduğu bölümü yazsaydın ne uzattın bu kadar diyenler olursa: Bilenler bilir, o okulu kazanmak bir dert, bitirmek ayrı bir derttir.- Demek ki neymiş arkadaşlar? İyi müzisyen olmak için illa konservatuara gitmek gerekmiyormuş. Gitme imkanınız ya da seçeneğiniz yoksa, hem meslek sahibi olabilir hem de müzisyen olabilirmişsiniz. Yeter ki isteyin, başlayın ve asla pes etmeyin. Mehmet Erdem de yola 5 yaşında mandolin çalarak başlamış.
Aslında Mehmet Erdemle ilgili anlatmak istediğim daha çok şey var ama söyleyeceklerimin çoğunu ve yer aldığı projeleri http://www.mehmeterdemmusic.com/ sitesinde yer alan röportaj linklerinden ya da “hakkında” kısmından da bulabilirsiniz. Samimi olmak gerekirse, yeterince uzattım zaten, daha fazla uzatmayayım. Bu satırları okuyorsanız, bir an önce bitirin ki daha dinlemediyseniz hemen albümü dinleyebilin. Uzun lafın kısası, gidin albümü dinleyin arkadaş! Ben de hala dinliyorum...

 Başak SULTAN

İ-PHONE5'İN ÇIKIŞ TARİHİ KESİNLEŞTİ; 21 EYLÜL 2012

iMore sitesinin verdiği bilgilere göre, iPhone 5, tanıtıldıktan dokuz gün sonra, 21 Eylül’de piyasaya sürülecek. Sitenin adını açıklamadığı kaynaklara dayanan bilgiler, iPad Mini ve yeniden düzenlenen iPod nano’nun da Eylül’de yapılacak etkinlikte teknoloji dünyasına sunulacağı yönünde. Söylentiler, aynı gün iPod Touch’ın da sahneye çıkabileceği yönünde. Ancak iPhone dışındaki ürünlerin ne zaman piyasaya sürüleceği konusunda kesin bir bilgi yok.

Yeni iPhone hakkındaki geçmişteki iddialar, cihazın Ekim ayında tanıtılacağına işaret ediyordu. Apple, konu hakkında yorum yapmayı reddetti.

“DAHA GENİŞ EKRAN GELİYOR”
Tüm iddialar, iPhone 5’in mobil tecrübesini daha iyi sunmak için rakipleri gibi büyük bir ekranla geleceği. Ancak rakiplerine kıyasla bu konuda daha tutumlu olması beklenen Apple’ın, 3:2 oranındaki 8,9 cm genişliğindeki ekran yerine, 16:9 oranında 10 cm genişliğide ekranla iPhone 5’i sunması bekleniyor.



 

iMore, iPhone 4S’in 4 Ekim 2011’de tanıtıldıktan 10 gün sonra piyasaya sürüldüğünü, yeni iPad’in ise 7 Mart’ta açıklandıktan dokuz gün sonra raflara konduğuna dikkat çekti. iPhone 4S, iPod touch ile; yeni iPad ise Apple Tv ile sunulmuştu.

“HİSSE DEĞERİ 1000 DOLARIN ÜZERİNE ÇIKABİLİR”
iPhone 5’e yönelik çok fazla spekülasyon ortaya atıldığı gibi, telefona ait olduğu öne sürülen birçok fotoğraf internete sızmıştı. Ön ve arka panelinde önemli değişiklikler olması beklenen telefonun, kulaklık girişinin de panelin üst kısmında değil, altında olacağına inanılıyor.

New York merkezli Topeka Capital Markets analisti Brian White, Eylül ayında piyasaya sürülmesi halinde iPhone’un Apple’ın hisse değerine çok büyük bir katkı yapabileceğini ifade etti. White, “Yeni iPhone ve ardından yeni ürünlerin piyasaya sürülmesi, Apple hisselerini 2013’te bizim tahmin ettiğimiz 1,111 dolara çıkarabilir” dedi.

Apple, geçtiğimiz hafta açıkladığı ikinci çeyrek rakamlarında, çeyrek süresince 26 milyon iPhone ve 17 milyon iPad sattığını açıkladı. Şirketin elde ettiği gelir 35 milyar dolar olurken, kar 8.8 milyar dolar olarak belirdi.

ORHAN BABA'NIN 60 YILI 30 ŞARKIYLA ANLATILACAK

ORHAN Gencebay’ın 60’ıncı sanat yılı için çok özel bir albüm hazırlandı.



Sezen Aksu’dan Tarkan’a, Ajda Pekkan’dan Nilüfer’e 30 ünlü isim, Gencebay’ın en sevilen şarkılarını okudu. Ünlü sanatçının efsane şarkısı “Batsın Bu Dünya”yı ise tüm sanatçılar birlikte seslendirdi. Uzun zamandır üzerinde çalışılan projede bazı son dakika değişiklikleri de yaşandı. Daha önce Kutsi’nin okuyacağı açıklanan “Vazgeç Gönlüm”ü Özcan Deniz söyledi. Kenan Doğulu’nun seslendireceği “Bir Arada Olamayız”ı ise Athena yorumladı. “Dil Yarası”nı Berkay yerine albüme sonradan dahil olan Ebru Gündeş okurken, Ziynet Sali albümden çıkınca “Dünya Dönüyor” eseri Berkay’a kaldı. Candan Erçetin’in “Severek Ayrılalım”ı okuması planlanıyordu, ancak şarkı projeye katılan Ajda Pekkan’ın oldu, Erçetin de “Beni Böyle Sev”in yorumculuğunu üstlendi. Sıla, Şebnem Ferah, Yalın, Murat Boz, Kıraç ve Sertab Erener beklenenin aksine projede yer almadı. Kıraç ve Yalın, kendi albümleri üzerinde çalıştıkları için albümde yer almadıklarını açıkladı.

POLONYA MADONNA'YI BOYKOT EDİYOR

Polonya'da Madonna konseri 1944'te Nazi işgaline karşı başlayan ayaklanmanın yıl dönümüne rastladığı için konserin boykot edilmesi çağrıları yapılıyor.

Buna karşılık Madonna'nın ekibi, konser öncesinde 1944'teki olayların anılacağı kısa bir video klip göstermeyi önerdi.

Nazilere karşı 200 bin Polonyalının can verdiği Varşova Ayaklanması başarısızlıkla sonuçlanmıştı.



Her yıl ölenlerin törenlerle anıldığı günün tarihi ve duygusal önemine dikkat çeken Genç Haçlılar adlı Katolik örgüt, Çarşamba akşamı Madonna konserine kimsenin gitmemesi için internet üzerinde bir kampanya başlattı.

Örgüt, şu ana kadar 50 bini aşkın kişinin altına imzasına koyduğu boykot çağrısının büyük yankı bulduğunu söylüyor.

Konseri Polonya tarihine saygısızlık olarak görmenin yanısıra, protestocu Katolik grup Madonna'yı ''cinsel sapkınlık ve p.rnografiyi yüceltmekle'' suçluyor.

SAMSUNG'UN I-PAD'İ BİTİRME PLANI

Verge sitesinin verdiği bilgiye göre, Samsung’un gizli planı, 30 cm ekran genişiliğine sahip, Retina Display benzeri bir görüntü kalitesi sunan bir tablet bilgisayar. Ancak bu bilgi, Samsung’un büyük boy tablet planlarına ait ilk sızıntı değil. BGR sitesi, bir süre önce Samsung’un Şubat 2012 için bu tür bir planı olduğunu öne sürmüştü. Mahkemeye sunulan ve Samsung mühendislerinin elinden çıkan tasarımlar, büyük boy tablet düşüncesinin gerçek olduğunu gözler önüne serdi.



P10 adındaki tablet, 256ppi piksel yoğunluğa ve 2560x1600 ekran çözünürlüğüne sahip. LTE internet bağlantı özelliğine sahip olacak tablet, piyasaya sürüldüğü takdirde Toshiba’nın Excite 13 bilgisayarının ardından en büyük tablet olacak. Excite 13, 33 cm ekran genişliğine sahip.

Analistler ise yeni iPad’in 25 cm’lik ekranına kıyasla, Samsung’un rakibinin önüne geçmek için yüksek çözünürlüklü daha büyük bir ekran teknolojisi sunmayı denemesini bir risk faktörü olarak görüyor.