Önceki gün kötüleştiğini duyduğumda hissetmiştim sanki. Nedense her zaman hayata olumlu bakmaya çalışsam da bu sefer öyle bakamadım.

Garip bir ürperti olmuştu içimden. Okula gittim, derse girdim, arkadaşlarımla konuştum gülüştüm bile. Bazı şeyleri yok saymak böyle bir şey mi acaba? Buna rağmen duyduğumda sarsıldım. Ekrana çakıldım kaldım, boğazıma koca bir fil oturdu sanki... Hani gözyaşları oraya diziliverir gıcık tutar, yutkunursunuz yutkunursunuz da geçmez ya, öyle işte. Sesim soluğum kesildi. Tüm gün yazmak istedim ama içimi dökeyim acımı paylaşayım derken saçmalamaktan korktum ve hala da korkuyorum aslında ama sonunda hoşgörünüze sığınarak yazıyorum işte.
İnternetin hatta cep telefonunun bile olmadığı zamanlardı. Babam, annem ve kardeşimle bu ülkenin doğup büyüdüğüm bir şehrinde yaşıyorduk. Tıpkı hikayelerdeki gibi, küçük mutlu bir aile olarak. Bizim evde ütüleri genelde babam yapardı. Ve özellikle ütü yaparken evde dinlediğimiz sanatçılardandı Neşet baba. Onun gibi söylemeye çalışarak eşlik de eder, ara sıra kendi kendimize oyun havası oynamaya çalıştığımız da olurdu. Bazen babam bir yandan ütü yapar bir yandan oynardı.
En çok Yazımı Kışa Çevirdin türküsün severdim ben, karlar yağdı başa Leyla’m diye devam eder hani. Daha ergen bile değilim aşkı nereden bileceksem artık içli içli de söylerdim onunla. Neşet baba benim çocukluğum demekmiş. Benim için önemli olduğunu hep bilirdim de ne kadar önemli olduğunu ancak şu an anlayabiliyorum. Çünkü sanki sadece o değil de onunla birlikte çocukluğumdan bir parça da kırılıp gitti... Şimdi geçmişe dönüp baksam biz, o küçük mutlu ailemiz, ütü yapan babam, boyumdan büyük türkülere eşlik edişlerimiz orada olmayacakmış gibi geliyor...
Aslını isterseniz, içimden hıçkıra hıçkıra ağlamak geliyor. Ama nedense gözlerim dolduğunda gözyaşlarımı tutuyorum. Sanki o bunu istemezmiş gibi geliyor. Velhasıl, yazımı kışa çevirdin be Neşet baba...
Başak SULTAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder